Müslümanlar arasında bir din kardeşliği vardır. Bu, din bakımından genel bir yakınlık ve akrabalıktır, en kuvvetli bir bağdır. Bu yönden müslümanlar, herhangi ırka, herhangi yurda bağlı olurlarsa olsunlar, birbirine bağlıdırlar, birbirini sever, birbiri hakkında hayır isterler. Bir âyet-i kerimede buyurulmuştur.
"Müminler şübhe yok ki, kardeştirer."
Bundan başka müslümanlar arasında birbirinden farklı derecelerde bir soy, bir neseb, bir hısımlık ve akrabalık vardır. Bu bakımdan da aralarında birtakım görevler haklar ve hükümler bulunur. Bunların gözetilmesi dinimizce gereklidir.
Müslümanların çoğalmaları ve kuvvetlenmeleri, yurdlarını ve varlıklarını savunabilmeleri aralarında aile ocağının gelişmesine bağlıdır. Bu yönü ile aile kurmak ve bu ailenin devamına çalışmak İslâmda önemli bir görevdir. Şöyle ki: Aile yuvası kurmaya gücü yeten ve kendisinde kuvvetli bir meyil bulunan müslüman için evlenip aile sahibi olmak vacib veya farzdır. Nefsi taşkın olmayan bir müslüman için de bir müekked sünnettir.
Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
"Evleniniz, çoğalınız; çünkü ben, kıyamet günü ümmetlere karşı sizinle öğünürüm."
Fakat kadına zulüm ve eziyet edileceği bilinerek zevce haklarını çiğneyecek olan kimsenin evlenmesi haramdır. Çünkü bu durumda aile hayatından beklenen yararlar elde edilemez.
Talâk (boşama) işine gelince: Bu bir yönden meşru ise de, diğer bir yönden yasaktır ve sakıncalıdır. Şöyle ki: Aile hayatından beklenen şeyler elde edilmeyince veya iffet ve geçim bakımından bir fenalık yüz gösterirse, boşama meşrudur, müstahsendir. Fakat böyle bir gerek ve zaruret bulunmadıkça boşama kötüdür, müstahsen değildir. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
"Allah katında helal olan şeylerin en sevimsizi boşanmaktır."
Onun için aile hayatını yaşatmaya çalışmalı, gereksiz olarak ayrılma ve boşama olaylarına meydan vermemelidir. Bunun sorumluluğundan çekinmelidir.
Her müslüman için aile hayatı ile ilgili din meselelerini yeteri kadar bilip onları uygulamak da bir görevdir. Kimlerin birbiri ile evlenemeyeceğini, kimlerin evlenebileceğini ve kimler arasında mahremiyet bulunduğunu bilmek gerekir.
Nikâh denilen evlenme akdi (sözleşmesi) karı-koca olacak müslümanlar veya bunların velileri veya vekilleri arasında iki mümin erkeğin veya bir erkekle iki mümin kadının şahidlikleri ile gerçekleşir. Çiftlerden biri tarafından teklif ve diğeri tarafından kabul olur. Şöyle ki: "Ben seni zevce edindim" diye yapılan teklife, karşı taraf da "Kabul ettim" der. Çiftlerin veli veya vekilleri de şöyle der: "Ben falanın kızı falanı, velisi veya vekili olduğum falan için zevce kabul ettim," diye yapılan teklife karşı: "Ben de falan kimseyi, velisi veya vekili bulunduğum falancaya veli veya vekil olarak evlendirdim." der. Buna da şahitler şehadet ederler. Böylece icab ve kabul tamamlanıp akid yapılmış olur. Ayrıca kadına "Mehir" adı ile emsaline kıyasla bir mal verilmesi veya anılması gerekir. Bu "mehir" her iki tarafın rızası ile daha önce de tayin edilebilir. Kadın bu mehrini sonra kocasına bağışlayabilir.
Babalar, dedeler, anneler, nineler, erkek ve kız kardeşler, amcalar, dayılar, halalar ve teyzeler arasında bir soy yakınlığı ve ebedî bir mahremlik vardır. Bunlar arasında nikâh asla caiz değildir. Bir kimse, hiç bir zaman bunlardan herhangi birini nikahlayamaz.
Yine, bir kimse, kendi kardeşinin kızını ve bunun torunlarını da alamaz. Fakat bir kimse, amcasının, halasının veya teyzesinin kızını alabilir. İki kardeş çocukları birbirleriyle evlenebilirler. Bunlar arasında akrabalık varsa da mahremiyet yoktur.
Süt emme ile meydana gelen mahremiyet de, soyla sabit olan mahremiyet gibidir. Onun için bir kimse ile süt babası, süt anası, süt dedesi, süt ninesi, süt kardeş evlâdı, süt halası, süt teyzesi arasında ebedî bir mahremiyet vardır. Bunlar birbirleri ile evlenemezler.
Süt mahremiyetinin gerçekleşmesi için, süt emen çocuğun iki buçuk yaşından küçük olması ve emdiği sütün boğazından geçmiş olması şarttır. Bu iki buçuk yıldan sonra emilen veya içilen süt ile süt evladlığı veya kardeşliği olmaz. Bu müddet İmam Azam'a göredir. İki İmama göre süt emme müddeti iki senedir.
Zevcenin kocasının bazı akrabaları ile ve kocasının da, zevcesinin bazı akrabaları ile Sıhriyet (Hısımlık) bakımından mahremiyetleri olur. Bu ise nikâhın cevazına engeldir. Şöyle ki: Bir kimse, kendi karısının anasını, ninesini, başka kocasından olan kızını veya torununu asla nikâhlayamaz karı-koca arasındaki evlilik kalkmış olsa bile...
Bir insan eğer bunlardan birine, helal olmadıkları halde yaklaşmış olsa veya bunların bir uvzunu, harareti duyurmayacak bir engel olmaksızın şehvetle tutsa veya öpse, bunun karısı kendisine ebedî olarak haram olur. Buna "Hürmet-i Müsahere" denir.
Bir kadın da kendi kocasının babası ile veya başka zevcesinden olan oğlu ile, torunu ile evlenemez. Bunların arasında da ebedî bir hürmet vardır. Eğer aralarında helal olmayan bir yakınlık (temas) veya şehvetli bir ilişki (dokunma) meydana gelse, bu zevce ebediyyen kocasına haram olur.
Bir erkekle, kendi karısının kız kardeşi, halası veya teyzesi arasında geçici olarak bir hürmet vardır. O erkeğin zevcesi ile boşama gibi bir sebeble nikâh (zevciyet) kalkınca, iddet çıktıktan sonra bunlardan herhangi birini nikâhlayabilir.
Bir kimse, üvey annesi ile, kendi oğlunun veya torununun karısı ile asla evlenemez. Nikâh kalksa bile bu caiz olmaz. Bunlar arasında da "Hürmet-i müsahere" vardır. Eğer bir kimse oğlunun veya torununu zevcesine veya babasının zevcesine gayr-i meşru ilişkide bulunsa veya şehvetle dokunsa, bu kadın kocasına ebedî olarak haram olur.
Hısımlıktan doğan haramlık, meşru olmayan ilişki ile de meydana gelir. Şöyle ki: Bir kimse, gayr-i meşru surette ilişki kurduğu veya şehvetle tuttuğu veya öptüğü veya tenasül organına şehvetle baktığı bir kadının neseb veya süt yönünden anasını, ninesini, kızını, torununu asla alıp nikâhlayamaz. Bunlarla kendisi arasında ebedî bir haramlık bulunmuş olur. Bu yapmış olduğu haram işin bir nevi cezasıdır.
Bir müslüman başkasının nikâhında veya iddetinde bulunan bir kadını alamaz. Yine, bir müslüman Kitab Ehli denilen bir Yahudî ve Hıristiyan kadınla evlenebilirse de, bir Mecûsî veya putperest kadını nikâh edemez. Ancak kadın şirkini terk ederse, o zaman caiz olur.
Müslüman bir kadın ise, hiç bir, gayr-i müslimle evlenemez. Bu islâm dininde kesinlikle haramdır. Böyle bir durum, İslâm şerefine, İslâm yararına, müslüman kadının selâmet ve mutluluğuna aykırıdır.
Müslümanların karşılıklı olarak birbirleriyle ilişkilerinde bir hürmet ve nezaket vardır. Bir müslüman, başkasının evine rızası olmadan giremez. Başkasının evi içine, izni olmadan dışardan bakamaz. Sözleri ile kimseyi rahatsız edemez.
Erkekler, göbekleri altından diz kapakları altına kadar olan yerleri müstesna olmak üzere, birbirlerinin diğer bütün organlarına bakabilirler.
Kadınların birbirlerine veya kocaları olmayan erkeklere bakmaları da, erkeklerin birbirlerine bakmaları gibidir. Onun için müslüman kadın, diğer bir kadının veya bir erkeğin göbeği altından diz kapakları altına kadar olan kısmına bakamaz, diğer uzuvlarına bakabilir. Ancak bir şehvet duygusu, kalben bir istek ve meyil bulunmamalıdır.
Bir erkek, kötü bir niyet olmaksızın yabancı olan (kendisine nikâh düşen) bir kadının yalnız yüzüne ve ellerine bakabilir. Fakat kendisine ebedî olarak haram bulunan anasının, kızının ve teyzesi gibi kimselerin yüzlerine, başlarına, göğüslerine, kulaklarına ve baldırlarına, yine aralarında şehvet korkusu olmamak şartı ile bakabilir.
Erkekle zevcesi arasında özel durum olduğundan bunlar şehvetle veya şehvetsiz olarak birbirlerinin bütün vücudlarına bakabilirler. Yalnız cinsel organlara bakılmaması daha iyidir, edebe uygun olan budur.
Bir doktor tedavisinde bulunan bir kadının hasta olan herhangi bir organına zaruret miktarı bakabilir. Fakat onun tedavisini bir kadına öğreterek ona yaptırması daha uygundur
Tarix: 19.11.2013 / 04:20 Müəllif: Akhundoff Baxılıb: 343 Bölmə: Maraqlı melumatlar