ankara dönüşü maceraları-1
ANKARA DÖNÜŞÜ MACERALARI-1
Ankara’dan ayrılırken yanımdaki koltuk hala boştu.Doğrusu bu durumun hoşuma gidemeyeceğini söyleyeceğim.Siz de hak veririsiniz ki tanımadığınız biriyle yan yana oturarak saatlerce yolculuk yapmak pek de hoş bir durum değildir.İçimden birden yanımdaki boş koltuğa güzel ve bakamlı bir hanım efendi gelecek diye düşündüm.Ancak keyfim uzun sürmedi.Otobüsümüz Aksaray’da durdu.Bizim bu boş koltuğun sahibi ortaya çıkıverdi.Oldukça yaşlı biriydi.Aman Allah’ım yine mi diye mırıldandım.Yine mi!
Otobüse binerken gençten bir adam ona yardım ediyordu.Koridorda ilerleyerek bana yaklaştı.Genç adamın işaretiyle,yaşlı adama yol verdim,o da pencere kenarındaki koltuğuna kendini bırakıverdi.Kendime söz verdim bir daha bu firmayla binmeyeceğim.Genç adam “Hoşça kal dede,”dedikten sonra kulağıma eğilerek:”Biraz rahatsız ona yardımcı olabilir misiniz?”diye rica edince çaresiz kabul ettim.
Allah’ım bu yolculuk ne zaman bitecek niye ben dedim kendi kendime.Otobüsümüz yeniden yola koyulunca,yaşlı adam hiçbir şey söylenmeden dışarıda akıp giden bozkırı izledi.İçimden bu yaşlı adamın konuşup hiç susmayacağı geldi,ben de mp4’ümü takıp müzik dinlemeye başladım.Sonra sanki aniden anımsamış gibi bana dönerek
“Merhaba delikanlı,”dedi titrek bir sesle “Yolculuk nereye?Allah’ım niye ben dert babasıyım yoksa bu bana bir armağanın mı?Buruk bir sesle “Midyat’a dedim.İlk kez ona dikkatle baktım ve ilgimi çeken şey yüzündeki keder oldu.Ağarmış saçları,alnındaki derin çizgileri,feri kaçmış kül rengi gözleri,sanki yaşlanmanın doğa bir sonucu değil de derin kederini daha iyi vurgulamak için yerleşmişlerdi yüzüne.O da beni bir an süzdükten sonra “Niye gidiyorsun Midyat’a” diye yeniden sordu.Savcı gibi böyle sorular sorması canımı sıktı ona ayıp olmasın diye yanıtladım.”Evime gidiyorum.” Kül rengi gözlerinden birden bir ışık geçti.”Eve ha!”diye mırıldandı.Daha fazla soru sormamasını engellemek için “evet” dedim.Başını sallayarak kendi kendine gülümsedi.Benim artık evim yok dedi.”Sen hiç aşık oldun mu?”ben de “evet” deyip geçti.”Onu ne kadar sevdin?”dedi bende “Dünyalar kadar…”dedim.Yaşlı adamın sorularından sonra,şimdi de Don Juan misali kendinden emin bir tavırla aşk üzerine atıp tutması beni sinirlendirdi.”Bu konuları iyi biliyorsunuz galiba” diye alaycı bir tavırla sordum.Alay ettiğimi anlamadı,gözlerine tatlı bir özlem çöktü.”Eh biraz bilirim” dedi.”Başından çok macera anlaşılan.”dedim alaycılığımı sürdürerek.Yüzü ciddileşti.Sonunda alay ettiğimi anladı,şimdi bana kızacak,d,ye düşündüm.Ama sandığım gibi olmadı.”Bu işin macerası olmaz” dedi.Yaralı bir ses tonuyla “Hakiki sevda tektir,sonuna kadar tek kalır.”
“Yapma be dede,insanın gönlü o kadar dar mı?İnsanın gönlü geniştir geniş olmasına sevda kuşu nazlıdır,öyle her çıkan dala konmaz,her önüne çıkan dala konana bizde başka ad verirler.””Bu konuda anlaşamayacağız.”diyerek konuyu kapatmak istedim,ama yapamadım.Yaşlı adamın sesindeki keder mi desem,sesindeki tini mi bana engel oldu.Bu ihtiyarın sıkı bir hikayesi olduğunu sezinlemeye başladım.Allah’ım yine başladık deyip” Kusura bakma dede,ama sormadan edemeyeceğim,sen hiç sevdalandın mı? Hiçbir şey söylemeden öylece yüzüme baktı sonra derinden bir iç geçirerek “Oldum ya” dedi,sevdaya düşmeyen adam adamıdır?”Bak şimdi olmadı dede” diye güldüm.”Az önce sevda kötüdür diyorsun şimdi de sevdaya düşmemiş adam adamıdır” diyorsun, o da gülmeye başladı “İkisi de doğru,” dedi.”Sana hikayemi anlatırsam daha iyi anlarsın.”
O zaman bütün girizgahı hikayesini anlatmak için yaptığını anladım.Başladık bir kere,durur muyuz?
”Ben,iki çocuklu bir ailenin büyük oğluydum.Babam Nusaybin’deki çarşıda kuyumculuk yapıyordu.O zamanlar bizim mahallede Yahudi bir aile yaşıyordu.Dinlerimiz ayrıydı ama iyi komşuyduk.Onların Florid adında bir de kızları vardı.Çocukluğum bu kızla birlikte geçti.Bazen onların bahçelerinde,bazen bizim evin damında oynardık.Ama Florid biraz serpilince,annesi benimle oynamasına izin vermemeye
başladı.Artık onu yalnızca pencere kafeslerinin arkasında görebiliyordum.İçimi tuhaf bir duygu kaplamıştı.Bu duygunun bir arkadaşa duyulan hasret olduğunu sanıyordum,derken askerlik gelip çattı.Askerde Florid’in yokluğunu daha çok hissetmeye başladım ve bunun kolay kolay bitmeyecek bir sevda olduğunu anladım.Anlamasına anladım ama o bir Yahudi ben ise Müslüman.Bırakın evlenmeyi,birlikte görülmemiz bile normal karşılanmazdı.Ben askerde böyle tasa içinde kıvranırken kötü haber geldi.Florid kendisinden yaşlı kumaş tüccarı Ali El Baki ile nikahlanmıştı.Florid’in ailesi pek varlıklı değillerdi,kızın yüklü bile çeyizi yoktu.Ali El Baki yaşlıydı ama zengindi,Florid’in kıymetini bilirdi.Haberi duyar duymaz zaten zor geçen askerliğimi tam bir cehenneme çevirdi.Ne söyleneni anlıyorum,ne emredileni yapıyordum.Komutanlarım uyardılar beni,azarladılar,sövdüler,dövdüler,hayır hiçbir şey kar etmiyordu.Kısa süre adımız deli askere çıktı.Neyse lafı uzatmayalım.İyi kötü askerlik böyle geçti.Bu arada bende,Florid’ i unutmaya karar verdim.
Askerden dönünce de babam artık iyice yaşlanmaya kuyumcu dükkanın başına geçtim.Evden işe işten eve gidip geliyordum.Dünya küçük derler ya,bir gün sokakta Florid’le karşılaştık.Sıcacık gülümsemesi bana yüreğimi bir çarpıntı getirdi.Ama Florid’e hiç bir şey söylemedim gülümseyemedim bile.Florid geçti gitti yanımdan.Zorla girdim eve.Ertesi gün zor kalktım yataktan,canım işe gitmek istemiyordu.Yine de dükkana gittim,çalışmaya başladım,ama nasıl çalıştığımı,ne yaptığımı ben de bilmiyorum.Öğleye doğru bir baktım ki Florid karşımda.Manevisi bol,ela gözleri,tatlı tatlı beni süzdü.Gözler anlaşırsa,dil susar derler,bizde fazla konuşmadık.Florid bana burmalı bir bilezik ısmarladı.Bileziğin bahane olduğunu anladım.”Bir hafta sonra bileziği bizim eve getir,”dedi.
Onlarda ne olacağını biliyordum.”Evime getir” lafını ezber ede ede gece gündüz beş günde bitirdim bileziği.İşi gören kuyumcu arkadaşlarımın ağzı açık kaldı.”Böylesi dünyada görülmemiş,”diyerek beni gıpta ettiler.
Bileziği sedef bir kutuya koyarak,verdim kumaş tüccarı Ali El Baki’nin evine.Kapıyı Florid açtı.Yüzünde aynı tatlı davetkar gülümseyip.Evde başka kimsecikler yoktu.Eee sonrası….sonrasını tahmin edersin.
Ama Nusaybin küçük bir yer.Üstelik her yer de olduğu gibi burada da dedikoduya meralı.Kısa sürede Ali el Bakinin kulağına gitmiş bizim aşkı.Ali El Baki olgun adam.Oturup düşünmüş,karısı genç,güzel,kendisi yaşlı,üstelik karısını seviyor.En iyisi bu ilçeden kaçmak.Akşam Florid’e “Ben bu ilçeden bıktım,Suriye’de akrabalarım var,onların yanına taşınalım.
Ertesi gün florid benim dükkana geldi.Olan biteni anlattıktan sonra güzel gözlerini yüzüme dökerek “Benimle evlen,ihtiyarı bırakayım,senin yanında yaşayayım.”dedim
Ne diyeceğimi bilemedim.Florid’le evlenirsem millet beni kınayacak,kadın hem gavur,hem de dul,bıraksam gidecek..
Halk “Kurtuldun” diyor.Birde bana sor.Gün günden daha zor geçiyor.Aklımı kaçıracağım her köşe başında,her kapı önünde onu görüyorum,kulaklarımda onun sesi çınlıyor.Florid’siz yaşamaya ancak bir yıl dayanabildim.Anamın yakarıp yakarışları aldırmadan dükkanı küçük kardeşime teslim edip,yanıma da yüklüce bir para alarak ben de tuttum Suriye yoluna…
Suriye de Ali El Baki’nin dükkanını bulmak zor değildi.Bu zengin Yahudi’yi tanımayan yok.Adamı gizlice izleyerek evini öğrendim.Ertesi gün sabah erkenden evin önünden beklemeye başladım.Adam dükkanına gidince kapıyı çaldım.Florid beni görünce şaşırdı ama hiç sevinmişe benzemiyordu.”Niye geldin.” Diye sordu azarlar gibi.
”Sensiz olmuyor,” dedim,üzüntüyle.
“Çok geç “dedi umursamaz bir tavırla,”Ben seni unuttum.”
Sanki başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü.”Konuşalım” dedim.
”Konuşacak bir şey yok, dedi.Baktım ısrar etmek faydasız,kaldığım otele gittim.Sabaha kadar düşündüm.Ona hak verdim,ben çok geç kalmıştım.
Ortalık ışıyınca çıktım otelden.Suriye’de ne kadar çiçek dükkanı varsa hepsini dolaştım,cebimde ne kadar para varsa hepsiyle çiçek aldım.Aldığım çiçekleri,üç at arabasına yükledim.Vardım florid’in kapısına.Sabah serinliğinde mis gibi kokan çiçekleri sevdiğim kadınımın önüne yıktım,sonra ayrıldım oradan.
İhtiyarın öyküsü beni çok etkilemişti.”Helal sana dede” diye heyecanla söyledim.”Bu yaptığın çok güzel şey”
Yol arkadaşlığına artık başka gözlerle bakıyorum.Benim için sanki kulağımda mp4’le müzik dinliyorum gibime geliyor.
Bu sırada otobüsümüz Bilecik’te ikinci molasını vermek üzere durdu.Birlikte indik.O tuvaletteyken bizim otobüsümüzün muavini yaklaştı yanıma..
“Gene ne anlatıyor,ihtiyar?” diye sordu.
”Tanıyor musun?
“Abi onu Nusaybin’de ki tüm şoförler ve muavinler tanır.”
”Nasıl yani.”
”İhtiyar biraz sıkıntılıdır.Bir yerde en fazla bir ay kalabilir,sonra kendisini yolculuğa atar.””Tuhaf” diye mırıldandım.”Neden böyle yapıyor.”
“Bu ihtiyar gençken bir Yahudi kızı sevmiş,kadın evliymiş.Kocası durumu çakınca ihtiyardan kurtulmak için Suriye’ye götürdü.Bizimki bırakır mı peşlerini, haydi o da Suriye’ye.Ama kadın yüz vermemiş bizimkine.İhtiyarın gurur kırılmış tabii.Çektiği gibi kasaturasını bir güzel şişlemiş:hem kadını hem erkeği…”şaşırmıştım.Dünyam yıkılmıştı”.Allah’ım neden ben “diye söylendim.
Muavine
”Başka yerde boş bir koltuk var mı.?
Muavin” Maalesef”
Bu olumsuz haberi duyunca dünyam kararmıştı.Mecburen yolculuğumun geri kalanını onun yanında geçireceğim.
Az sonra ihtiyar yanıma geldi.Ona da hiçbir şey sormadım.Açık bir çay ısmarladım,korkumdan
”Sağ olasın evlat” dedi.Ama bu adam katil olamazdı nasıl oluyor ya rabbim
Aklıma birden Orhan Gence bay’ın “Hatasız Kul Olmaz” şarkısı geldi.
Söylenmeyen sözlerin mekanıydı yüreğim…Dostluğun,sevginin,umudun,aşkın hanesiydi…Yaşamış bir hikayeyi döktüm kelime kelime:
………………………………M.SALİH OĞUZ
SAYGILARIMI SUNARIM…..
Tarix: 19.11.2013 / 04:08 Müəllif: Akhundoff Baxılıb: 1083 Bölmə: Sevgi varmı?