umutsuzca beklemek
gittiğin günden bu yana bilmem ne kadar zaman geçti. öyle içim acıyor ki...
sanki her seni düşündüğümde kalbime bir hançer saplanıyor.
sensizliğim o kadar büyük ki, hayatımın hiçbir anlamı kalmadı sanki...
varolan sadece hiçbir şeyle dolduramadığım büyük bir boşluk. tüm sesler ve renkler keskinliğini kaybetti, dünyayı buzlu bir camın arkasından izliyorum sanki.
göz yaşlarımı içime akıtıyorum ama burnumun direği devamlı sızlıyor...
günlük hayata devam etme zorunluluğu ise tenime iğne gibi batıyor.
oysa ben, senin göğsüne gömülmek istiyorum bir daha hiç kalkmamacasına; nefesimi senin dudaklarından almak istiyorum, beni hayata bağlayan zincirler senin kolların olsun istiyorum... sadece bir kez daha ve sonsuza dek...
ne oldu bana böyle bilmiyorum. oysa başında her şey bir oyun gibiydi benim için...
ama şimdi gerçeğin ta kendisi oldu bu sevda. hiç hazırlıksız vuruldum gözlerine...
belki de onlarda kendimden yansımalar gördüm, kim bilir?
sen gittikten sonra sanki renkler söndü, göremez oldum ayı ve yıldızları.
oysa onlardan yardım istemeye gitmiştim ta uzak diyarlara, tanrıların dağına...
gözlerimde bıraktığın boşlukta sisler oluştu, yolumu kaybettim...
ulaşamadım tanrılara, dualarım ellerimde kaldı...
rüzgarla göndermeye çalıştım onları sana... ama hiçbir cevap gelmedi...
hala dualarıma bir cevap beklerim senden, her gece yıldızların tanrılarla buluştuğu saate...
denizin köpüklerini topladım avuçlarıma. "umutsuzluğa kapılma" dedi su perileri...
ama onların hiç biri kızıl değildi... anlayamazlardı bu aşkın büyüklüğünü...
onlar aşkı sadece yunuslarla yaşarlardı... oysa ben aşkı seninle yaşadım.
sabah düşen kırağı gibi serindi her dokunuşun; ateş ve ipekten yapılmış gibiydi gözlerindeki "deli" gölgeler... "umutsuzluğa kapılma" diyor su perileri hala...
artık duymuyorum onları. rüyalara sığınıyorum artık geceleri...
oysa onlar da acımasız davranıyorlar bana, bir kez olsun yüzünü göstermiyorlar bana, aralarında anlaşmıs gibi... diyar diyar dolanıyorum rüyalarımda. biliyorum, sen orada bir yerlerde saklandın... geceyi iple çekiyorum ve her uykuya yatışımda içimde bir umut, belki bu sefer seni rüyalarımda bulurum diye... biliyor musun, rüyalarım çıkarttı seni bir gün karşıma... gizliden avcumun içine yazdılar rüya cinleri seni bir gece. uyandığımda; sıcak bir bahar sabahında; avcumun içine kazınmıştı senin sevdan... ve o gün, sen bu çizgileri okumak için çıkıp gelmiştin beklediğin yerden.
inanmamıştım bu kader çizgilerine önceleri... şimdiyse kaderi hafife almamın cezasını çekiyorum sanki. ancak rüya cinleri ve kader; çizgileri yarım bırakıp gitmişler...
baharın büyüsüne kapıldılar belki bir an, belki de boyaları bitti çizgileri bitiremeden...
belki de bendim erken uyanan bu sihirli uykudan, sabah seherine aldanıp. yarım kaldı çizgiler, yarım kaldı yaşananlar... yarım kaldı bu sevda.
tırnaklarımla çizgileri tamamlamaya çalışıyorum şimdi...
kanla, göz yaşımla yazmaya çalışıyorum bu sevdanın devamını...
devamını avuçlarıma değil, ruhuma kazımaya çalışıyorum, bir daha hiç silinmemecesine.
ruhum huzursuz, çünkü sen yoksun artık. gözlerim ufuklarda dolaşıyor,
yol cinleri ise kulaklarımda fısıldaşıyorlar... doğu ve batının cinleri,
kuzey ve güneyin cinleri... gitmem gerek bu diyarlardan; yaşamak için,
hayatta kalabilmek için gitmem gerek... açık yeşil renkli kelebeklerin
lacivert gökyüzünde uçtuğu, kanatlarından ise sessizliğin döküldüğü bir yer olmalı, azra bir yer... sessizce bekleyeceğim seni orada... yıldızlar dökülecek lacivert gökyüzünden, sen ufukta göründüğünde ve tüm efsunlar çözülecek bana tekrar dokunduğunda... ben seni hep orada bekleyeceğim... yıldızlar ebediyen sönene kadar...
---alıntıdır---
__________________
Tarix: 19.11.2013 / 04:08 Müəllif: Akhundoff Baxılıb: 560 Bölmə: Sevgi varmı?