Haqqinda.az

Axtardığın haqqında - Hər gün yeni məlumat öyrən

Ali Ile Nazli Kiz

ali ile nazlı kız

başlık :alı ile nazlı kız
ekrem güneşli

Eski cumbalı evlerden ,Asım Efendinin konağı

ve Asım Efendinin biricik kızı Nazlı, adı gibi gül

yüzlü bir kız, yeşil gözlerini Çerkez annesi Kadriye

hanımdan almış, uzun boylu, endamlı, bembe

yanaklı, güler yüzlü bir kız, ve sabahları, her gün

yattığı odanın açık penceresinden içeri dalga dalga

yayılan "Alişimin Kaşları Kara aman açtın bağrımda

yara !" diye gür bir erkek sesine yatağından

fırlayıp, sesin sahibi faytoncuyu görmek için

pencereye koşardı...O zaman kızların erkekle

konuşması ayıp sayıldığı için, ancak kafes arkasın-

dan görebilirlerdi bir birini...

Faytoncu Ali, kır kısrağı kamçılarken, kafes arkasın-

dan, kendini çok güzel bir kızın izlediğini fark

etmeyerek geçip giderdi..Başında kırmızı fesi, uçları

kıvrık siyah bıyıkları, geniş göğsü, kıllı göğüsleri ve

alnına dökülen siyah kömür gibi saçları ile tam bir

erkek güzeliydi.."yakışıklı"

Nazlı, ancak kafes arkasından gördüğü bu fayton-

cuya gönlünü kaptırmıştı..Dadı Atiye, "Ah ! Küçük

hanımısı, senin yüreğini yakan derdin ne olduğunu

biliyorum, ama Paşa dedenin kulağına giderse

seni de delikanlıyı da zindana attırır !diye ağlardı...

Nazlı, "Ah dadı ! Çocukluğum senin yanında

geçti...Annemin vefatından sonra, ikinci bir

annemde sen oldun, kimseye açamadığım sırları

sen biliyorsun, o faytoncunun kim olduğunu öğren

bana !"diye göz yaşı döküyordu...

" Deli kız, şimdi beni de ağlatacaksın, üvey

annen, Nur hanım, duyarsa, beni evden kovdurur !

diye çaresizliğini belli ediyordu...Ama, Nazlı o

günden sonra, günden güne eriyip "zayıflama"

gidiyordu...En birinci hekim başları geliyor ama

çare bulamıyordu...En son gelen ,tanınmış bir

hekim başı, "küçük hanımın hastalığı ruhsal , hava

değişikliği iyi gelir !"diye öneride bulunmuştu...

Asım Efendi, Bursa ,Karacabey'deki biraderine

bir mektup yazıp gönderdi..

"Sevgili biraderim, Nazlı'ya ,İstanbul havası

yaramadı galiba, iyileşinceye kadar, yeğenini yanı-

na gönderiyorum, ben de işleri yoluna koyum

seni gelip göreceğim, Zeliha'ya selam eder,

yeğenlerimin gözlerinden öperim, ayrıca Nur

hanımın da selamı var..."

* * * *
Dadı Atiye, ye, öz kızı gibi sevdiği Nazlı'dan

uzak kalmak zor gelmişti, buna en çok sevinen

üvey annesi Nur hanım olmuştu...Ayakta dolaşıyor

diye kızıyordu kıza...Asım Efendi, çok yaşlı olduğu

halde, sırf servetine konmak için evlenmişti onunla

Asım Efendi'nin Beykoz sırtlarında bir konağı,

Yalova'da da, çiftliği vardı, çiftliğin başında ise

Nur hanımın erkek kardeşi duruyordu, adı Nejat

olan bu genç, serseri ruhlu, sadist bir gençti...

Nazlı da da gözü vardı. Dadı bunu bildiği için,

Nur hanımın olmadığı bir gün, Asım Efendiye

" Bey efendi, ekmeğinizi yedim, çok hakkınız var

bende...Rahmetli eşiniz Münevver hanımı da çok

severdim...Diyeceğim şu ki, Allah gecinden versin

size birşey olsa, Nejat denen iblis, malınıza

mülkünüze konar, ölmeden önce, hiç olmazsa

konağın tapusunu kızının üzerine yap...!" dedi...

Asım efendi, Nur hanım ne derse ona inanırdı.

Saf bir adamdı...Nur Hanım, sinsi ve tilki gibi

kurnaz ve şeytana ters giydirecek planları vardı.

Akıllı bir kadın olan Nur hanım, "Nazlı'nın Karacabey

çiftliğine gönderilmesinde büyük rolü vardı...Asım

Beye, " kızı kardeşinin çiftliğine gönder !" diye

aklı o vermişti kendine...

*********

Nazlı çiftilikten dönmüştü, yüzüne biraz renk

gelmişse de, iştahsızlığı, neşesizliği hemen fark

ediliyordu.

"Küçük hanımısı, senin zayıflamana dayana-

mam ben diye, çarşafı başına geçirip, tranvaya

binip, Üsküdar'a geçti, orası eskiden mesire yeriydi

Kurbağalı dere, Kağıthaneye, eskiden zengin

aileler gelirdi...Faytonlar sıra sıra dizilmişti. Nazlı'nın

tarifi üzerine, faytoncu Ali'yi buldu...Onu konuştur-

mak için faytonuna bindi...

"Nereye hanımanne ?" dedi..

"Sür oğlum, ben ineceğim yeri söylerim sana!

dedi...Atı kamçıladı, Ali, at hızlandı.

" Delikanlı, nerelisin sen ?" Adın ne ?"

"Hayda, hanımanne ! Bilmece gibi konuştun !

Adımı sorup ta ne yapacaksın...! Garip Ali'yi ilk

sen adam yerine koydun...Muhacirim...!"

" Benim ki ,merak a oğlum...! Sordum işte

Ali, gülümsedi, "sormak gibi olmasın sen

kimsin hanımanne ? "

"Asım Efendi adını duydun mu ? "

"Böyle biri, bir gün, faytonuma bindi ya

nereli olduğunu bilmiyorum, yanında da, genç çok

güzel bir hanım vardı...

" İşte, ben onun ehliyalindenim ...Beni şu

köşede indir oğlum ...!" dedi..

Dadı Atiye indi, konağın avlu kapısından girdi.

Yemyeşil bir bahçe, ortasında fıskıyeli havuz

ve arnavut taşları arasında yürümeye başladı.

Süs eriği, laden, göknar , ve türlü süs ağaçlarıyla

çevrili konak, iki katlıydı...Üstte, Asım Efendi, ve

yeni evlendiği karısı oturuyordu. Alt katta ise

Dadı Atiye, Nazlının ve Ahçı ile hizmetkarların odası

vardı...Birinci Cihan Savaşı patlak verince, Asım

Efendi, ve Padişah yanlısı ailelerin huzuru kaçmıştı.

* * * *

Dadı Atiye, başından siyah çarşafını sıyırdı.

Nazlı heyecan içindeydi, "dadıcığım kim o faytoncu

öğrenebildin mi ?" dedi..

"Dur küçük hanımısı, faytoncuyu buldum,

adı Ali, muhacirmiş, daha fazla da soramadım...

Delikanlı, şüphelenirdi...Nazlı, dadıya sarıldı,

yanaklarından öptü..."Dadıcığım sen bir

tanesin !"dedi.."Beni tanıştır, onunla....?"

"Deli misin küçük hanımısı ! Üvey annen

kurt gibi, zaten şüphelendi, benim ağzımı aradı...

Nazlı ,ağlamaya başlamıştı. " Peki sus, yarın

hamam günümüz, hamamdan çıkınca, eve gelirken

eğer ,rastlarsak o faytoncuyu görürüz...!" dedi..

Eskiden, hamamda kadınlar, yıkanma

bahanesiyle kızları görür, beğendiği kızı oğluna

almak için, görücü giderdi...Kendisine görücü

geleceği, annesi tarafından kıza söylenir, kız

hamamda yıkandıktan, türlü kokular vücuduna

sürdükten sonra görücü karşısına çıkardı...

Gelin adayı kızın, ağzının kokup kokmadığını anla-

mak için, kadınlar, su isteme bahanesiyle yakına

gelmesini sağlarlardı...Dişlerinin tam olup olmadığı-

nı anlamak için de, karşılarına oturtur, komik

öyküler anlatarak güldürürlerdi...

* * * *

Nazlı ile dadı Atiye, hamamdan çıkmıştı. Dadı

siyah çarşaf giymiş, Nazlı Ferace denilen, yalınız

yüzü açıkta bırakan bir örtü örtünmüştü.

Faytoncu Ali, "Bugün nasibimiz kesik galiba !"

diye, iki çakmak taşını bir birine vurup, sigarasını

yaktı, sonra, faytonun içinde oturmaya başladı.

Dadı ile Nazlı'nın yaklaştığını görünce,

"Fayton lazım mı hanımanne ?" dedi..

Sonra, atı kamçıladı, fayton hamamın yanına

yaklaştı. Önce , Nazlı, bindi, dadı Atiye'nin elinden

tutarak binmesine yardım etti.

Faytoncu Ali, Nazlı'yı görünce çarpılmışa

döndü.."Allah'ım, garip kuluna acı ! Yoksa rüya mı

bu ?" diye geçirdi içinden. Nazlı, da faytoncu Ali'yi

yakından görmüş, daha da heyecanlanmıştı,

Kalbi heyacandan güp güp diye atıyordu...

"Hanımanne, yabancı gelmedi yüzün bana !"

dedi.."Şey...Üsküdar meydanına hiç geldin mi sen ?

Dadı, gülümsedi, " geldim delikanlı !" dedi.

Atı " deht oğlum !"diye kamçılarken, Nazlı eğilip

dadının kulağına eğilip birşeyler söyledi.

Dadı, " Evladım, sana kanım kaynadı kimin

kimsen var mı ?" dedi..

"Yok be hanımanne ! Kimsem yok...Bekarım

şöyle temiz süt emmiş bir kız bulup evlenelim dedik

garip arabacıya kim kız verir ! Kızların gözü,

şimdi Zabitte, varsa yoksa zabit ! Bizim anamız

depremde doğurmuş bizi...Babamın yüzünü hiç

görmedim...Rodop dağlarında, çeteye karışmış diye

söylüyorlar ama doğru ama yalan....!"

Konağın önünde arabadan indiler. Dadı çıkardı

bir Mecidiye verdi arabacıya, "Haydi hoşçakal

hanımanne !" diye faytonu sürdü Ali...

O günden sonra, Ali'nin yüreğine bir ateş düş-

müştü...Han odasında yatıp kalkıyordu. Bütün gün

faytona binen Nazlı'yı düşündü...Hancı, yaşlı bir

adamdı...Gün görmüş ,geçirmişti...

"A be oğlum, günlerce, ağzını bıçak açmaz,

derdin ne söyle ? Biz de gençlik geçirdik, biz de

bir kıza gönül kaptırdık ! Derdini söylemeyen

dermanını bulamaz...! Kimin kızıysa, gidip isteye-

lim !"dedi.

"Ah Davut amca, öyle bir çıkmaz içindeyim ki

kızın adını bile bilmiyorum, yalınız yüzünü gördüm...

Asım Efendinin ehliyalinden olduğunu söyleyen yaşlı

bir kadının yanında gördüm kızı...Faytonuma bindi-

ler..."

Hancı Davut, "Baltayı taşa vurmuşsun be

evlat, Asım Efendi, Paşa sülalesinden, o kızı vermez

ler sana "dedi...

O günden sonra, faytoncu Ali, kötü bir öksü-

rüğe tutulmuştu, öksürürken içi dışına çıkıyordu

sanki...Hancı, " Oğlum, bir hekime görün, bu

öksürüğü ben hiç iyi görmüyorum !" dedi..

Ali ," Hekim ne yapacak amca, kalbim kanıyor

dedi...Diken içimde....!" Artık nöbet nöbet öksür-

meye başlamıştı...Ağzından kan geliyordu...Vücudu

halsiz düşmüştü..."Ah aksilik yapma be oğlum !

Git bir hekime ! Kızmaya başlıyorum sana !" dedi

* * * *

Nazlı'da o günden sonra umutsuz bir aşka

düşmüştü...Ali'ye kaçsa, Paşa dedesi ikisini de

öldürtürdü...Bocalayıp duruyordu. Faytoncu Ali

artık, penceresinin altından geçip gitmiyordu...

Dadıya, "Dadıcığım, halimi görüyorsun, Ali'mi artık

hiç göremiyorum, onun başına da birşey geldi

muhakkak, git Ali'yi gör, ona sevdiğimi söyle dedi

* * * *

Dadı Atiye , Üsküdar meydanında, faytoncuların

bulunduğu meydana geldi. Orada bulunan bir fay-

toncudan, Ali'nin .çok hasta olduğunu, bir handa

hasta yattığını öğrendi...Hana geldi, hancı

" Buyur bacı ? Kimi arıyorsun ?" dedi..

" Şey...Faytoncu Ali adında bir delikanlıyı

görecektim...

"Gel benimle !" dedi..Öne düştü, Ali'nin

yattığı odaya getirdi.."Siz konuşun !" diye kapıyı

çekip çıktı. Dadı, "Geçmiş olsun evladım ! "dedi..

"Ben Nazlı'nın dadısıyım, Nazlı'nın sana selamı var

Seni gizli gizli seviyor yavrucak, ben onun bu

dileğini yerine getirmek için geldim....!"

Ali acı acı gülümsedi, " O nasıl ? " dedi..

Dadı, " Yavrucak soldu saraldı, ikiniz de ümitsiz

bir aşka düçar olmuşsunuz evladım...Elimden hiçbir

şey gelmez ki, derdinize çare bulsam !'"dedi..

* * * *

Nur hanım, "Asım efendi ,ben bunun hastalığını

biliyorum, kardeşim, Nejat'la evlense hiçbirşeyi

kalmaz !"dedi.."En kısa zamanda düğün hazırlığına

başlayalım...!" Dadı, konuşulanları duymuştu,

evden kovacaklarını bildiği halde, kapıyı açtı

"Bey efendi, Nazlı, Ali adında bir faytoncuyu sevi-

yordu, delikanlı da onu seviyordu, ama korkusun-

dan, size belli etmedi !"dedi...

Asım Efendi, "bana niye söylemediniz ?" dedı.

Nur Hanım, " Sen ne dolaplar çeviriyorsun dadı !

Pılını pırtını topla, defol bu evden !"diye bağırdı

"Siz söylemeden ben zaten gidecektim Nur

hanım ! Siz müsterih olun !"

* * * *


O gün, han odasında faytoncu Ali, son nefesini

vermişti...Dadı Atiye, hasta yatan Nazlı'nın odasına

girdi. "Nazlı ! Ben gidiyorum yavrum ! Ali'nin sela-

mı var sana !" dedi...Ağlamamak için zor tutuyordu

kendini...

"Dadı...! Dadıcığım ! Gitme ! "dedi...

Ağzından kan geldi, "Bey efendi ! Bey efendi

bir hekim çağırın !" diye ağlayarak öbür odaya

geçti...Nur Hanım, " sen hala burada mısın !" Biz

ne yapacağımızı biliriz !" diye bağırdı...Dadı

öfkeyle, valizini alıp çıktı. Dışarıda, yanaklarından

aşağıya göz yaşları akıyordu

NOT : İki genç te Kara Sevda adını verdikleri
ince ağrı"verem" dan ölmüştü


Tarix: 19.11.2013 / 04:08 Müəllif: Akhundoff Baxılıb: 1006 Bölmə: Sevgi varmı?
loading...